7 Ocak 2009 Çarşamba

BE HEY DÜRZÜ

ne ararsin tanri ile aramda!...
sen kimsin ki orucumu sorarsin?
hakikaten gözün yoksa haramda
basi açiga niye türban sorarsin?

raki, sarap içiyorsam sana ne.
yoksa sana bir zararim, içerim.
ikimiz de gelsek kildan köprüye,
ben dürüstsem sarhosken de geçerim

esir iken mümkün müdür ibadet?
yatip kalkip atatürk'e dua et.
senin gibi dürzülerin yüzünden,
dininden de soguyacak bu millet

isgaldeki hali sakin unutma.
atatürk'e dil uzatma sebepsiz.
sen anandan yine çikardin amma
baban kimdi bilemezdin serefsiz.

Neyzen Tevfİk

Korkak Ve Cesur

KORKAK TANRIYI YARATTI
KORKUSUNDAN KURTULMAK İÇİN

CESUR TANRIYI KULLANDI
KORKAĞI KANDIRMAK İÇİN

BÖYLECE KUL OLDU KORKAK
HEM TANRIYA,HEM CESURA

VE CENNETİ YARATTI KORKAK
ÇALIŞARAK ÖLESİYE

CESUR “TANRI ADINA” EL KOYDU
KORKAĞIN CENNETİNE

AMA KARŞI GELMEZSE KORKAK
HAYATTA İKEN-CESUR’A

TANRIYA ŞÜKREDERSE,
YOKSULLUKTAN ÖLSE BİLE,

YANİ EĞER RAZI OLURSA KORKAK KADERİNE
KORKAK DA GİREBİLİR ÖLDÜKTEN SONRA
YARATTIĞI CENNETİNE

SONRA CESUR BU DÜNYADA CEHENNEMİ YARATTI
KORKAK AÇLIK,SÖMÜRÜYÜ,ZULMÜ VE SAVAŞI TATTI

VE CESUR ÖYLESİNE GÜÇLENDİ Kİ
İÇTİKÇE KORKAĞIN KANINI
SONUNDA CESUR “TANRI” OLUVERDİ.

ARTIK TABANCALI,COPLU
MELEKLERİDE VARDI.
YOK EDERDİ HERŞEYİ
İSTERSE ORDULARI.

VE KORKAK BİR GÜN UYANDI
UYKUSUNDAN.
YARATTIĞI CENNETİ İSTEDİ:
ŞİŞMAN TANRISINDAN
KURTULDU:
KENDİNİ ONA KUL EDEN KORKUSUNDAN.

ŞİMDİ NE KUL,NE ZULÜM
NE TANRI OLACAKTI.
KENDİ YAZIP KADERİNİ,HAKKINI ALACAKTI.
YA İNSAN GİBİ ÖLECEK;
YA İNSANCA YAŞAYACAKTI….


HÜSEYİN KÖKEN

Bahriye ÜÇOK Cinayeti ve Kargocu Kız

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi ve eski milletvekili Doçent Dr.Bahriye Üçok, 6 Ekim 1990'da Ankara'daki evine gönderilen bir kitabın içine yerleştirilen bombanın patlaması sonucu yaşamını yitirdi. Üçok, İslam dininin yanlış yorumlandığını, oruç tutmanın zorunlu olmadığını, İslam'da başörtüsü kavramının da bulunmadığını savunuyordu... Üçok suikasti yıllarca karanlıkta kaldı. Ve Mayıs 2000'de Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili Umut Operasyonu başlatıldı. Ankara'da yakalanan ve kendilerine 'Kudüs komandoları‘ adını veren sanıkların sorgulaması sonucu Üçok'a yönelik olay da aydınlatıldı. 'Tekin' kod adlı Ferhan Özmen'in parmak izi, Üçok'a gönderilen bombalı pakette tespit edilen parmak iziyle örtüşüyordu. Prof. Dr. Muammer Aksoy'un 31 Ocak 1990'da Bahçelievler'deki evinin girişinde silahla, Doç. Dr. Bahriye Üçok'un 6 Ekim 1990'da evine gönderilen bombalı paketle, 24 Ocak 1993'te Uğur Mumcu'nun aracına konan bomba ile ve 21 Ekim 1999 günü de Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı'nın, otomobiline konan bomba ile öldürülmeleri olaylarını kapsayan Umut Operasyonu'na ilişkin davada, sanıklar, müebbet ve çeşitli hapis cezalarına çarptırıldıÜçok'un hayatına mal olan bombalı paket, İstanbul'da Ekspres Kargo'nun Perşembe Pazarı Şubesi'nden postalanmıştı. Paketi teslim alan isim ise Gülay Calap adlı bir kargo görevlisiydi. O günlerde 'Kargocu kız' olarak anılan 1970 doğumlu Gülay Calap, Doçent Üçok gibi Trabzon doğumluydu ve Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okuyordu.İfadesinde paketi getirenlerin eşgallerini verdi, robot resimler çizildi. Ardından kayıplara karıştı. Yıllar sonra, 16 Ocak 1994 günü ise İzmir'de Türkiye Devrimci Halk Partisi İzmir sorumlusu olarak gözaltına alındı. Örgütün ***'nın bir yan kuruluşu olduğu öne sürülüyordu. Mahkeme, Calap'ı 22 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırdı.Umut Operasyonu davasında yargılanıp mahkum olan sanıkların davaları Yargıtay tarafından 'Calap'ın mahkemede tanık olarak dinlenmemesi' nedeniyle bozuldu.Sonra o da mahkemeye getirildi ama sanık sandalyesinde oturan kişileri teşhis edemedi.Paketi teslim eden kişiden telefon numarası alırken yüzüne bakmıştı. 'Orta boylu, ince bıyıklı bir kişi'diye hatırlıyordu ama ''Paketi veren kişiyi bugün yakalayıp getirseler, o şahıs demem mümkün değil'' diyordu.ŞİMDİ NEREDE?İşte bir zamanlar 'Üçok suikastinin kilit ismi' denilen, sonra ortadan kaybolan ve ardından *** ile bağlantılı bir örgüt nedeniyle hapse mahkum olup 12 yıl yattıktan sonra serbest kalan 'kargocu kız' bugün nerede dersiniz? Gülay Calap, DTP'nin 8 Kasım 2007 günü yapılan kongresinde, önce Parti Meclisine, sonra MYK'ya seçildi.Şimdi ise DTP Genel Başkan Yardımcısı...Üçok suikastindeki 'kargocu kız' tam 17 yıl sonra DTP kongresinden çıktı. Hem de partinin yöneticisi olarak...Bu da bir garip Türkiye tesadüfümü acaba…..Saygılar….





Evet değerli Canlar, Devlet gerçekten yetmedi,yetişmedi,eksik kaldı,taraflı davrandı,böyle istedi,vs.vs.vs. sebep ne olursa olsun, gerçek olan bu güzel ülkemin 30 yıldır yaşadığı terör ve mağdur olan insanlarımız.Bakın Van, bakın Hakkari ne haldeler ne hale getirdiler.Bunun doğrudan sorumlusu devlet değil, kendisilerini Kürt kökenli insanların temsilcisi olarak gören ve iddia eden *** terör örgütü ve onun siyasi devamı dtp.Bir zamanlar dtp ye terörist yapının siyasi uzantısı diye yazmıştım ve site yötecilerinden kimi canlar dahi bana tepki göstermişlerdi.Ne yazıkki zaman beni haklı çıkardı çok üzgünüm.

Değerli Canlar çok üzgünüm ama şunu kabul etmemiz lazım.Türkiye ne yazıkki zihinlerde bölünmüştür.Uluslararası fuarlarda bile bölünmüş Türkiye Haritası,yine yıllardır siyasetin dost olarak gördüğü abd ve diğer dünya ülkelerinin çeşitli vesilerle kullanmaktan çekinmediği argümanlar ve kullandıkları haritalar ortada ve ne yazıkki bu ülkenin bölünme sürecine girdiğini göstermektedir.Bu yazdığım yazıdan dolayı kimi canlar tepki gösterebilirler ama emin olun gelecek bölünmeyi beraberinde getirecektir.Evet bu belki çok iddialı bir söylem ama zaman dilerim beni doğrulamaz.Ben böyle hatahalı bir tespitte bulunduğunu görmeyi çok arzu ederim.Bu ülke bölünse ne olur değimli.Bunu soranlar olabilir ne mi olur.Orneğini daha önce yaşayarak öğrenen Doğu- Batı Almanya gibi olur.Zaman içinde Doğudan insanların Türkiyeye kaçmak zorunda kalacakları,iltica etmek için hayatlarını teklikeye atacakları bir sürecinde başlayacağını söyleyebilirim.Çünkü terörün bu ülkeye getirdiği korkunç bir maliyet ve dahası üretime hiçbir katkısı olmayan 10-15 kimilerine göre 20-25 milyon insanı geçindirmek mükellefiyetinden kurtulan bir Türkiye kısa sürede sınıf atlayarak dünya ülkeleri arasında hak ettiği yeri alacaktır.Peki ya bölünmüş ve yeni kurulmuş olan sözde Kürdistan ülkesini ne bekliyor gelecekte.Yeni kurulmuş olan bu devlet ise tüm komşularından toprak alarak emperyalist ve faşist abd nin gölgesinde, derme çatma bir komünizmi benimsemiş devlet kuruyor. ”Bu aslında başlı başına bir değerlendirme ilerleyen zamanlarda dilim döndüğünce bu konuda ayrı bir değerlendirme yapacağım.Konuya bakın hele abd bir komünist devlet kurduruyor ve bunun koruyuculuğunu yükleniyor babasının hayrına J Komedi gibi değimli “ Yani dört bir tarafını düşman edinmiş bir ülke.Dünyaya açılan başka hiçbir kapısı olmayan dört tarafı düşmanları ile çevrili bir ülke.Ülkesi abd güdümünde yer altı zenginliklerini, petrol rezervlerini elinde bulunduran ve kullanan bir abd ve petrolden başkada herhangi bir geliri olmayan yani karnını doyuracak kadar bile kaynakları olmayan bir ülke düşünün,çünkü gerçekten başka kaynakları yok ve zaman içinde ülke insanlarının neler yaşayabileceklerini tasavvur edebiliyormusunuz.Bu bölünmeyi durduracak yegane güç Kürt Kökenli insanlarımızın gerçekleri iyi görmesinden ve gerçekçi değerlendirmelerinden geçer ve daha fazla zorlamalarınında anlamı yok diye düşünüyorum.Şapkalarını önlerine koyup kararlarını vermelerinin zamanı gelmiştir bence.Ya samimiyetle ve ilelebet Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı olmalılar ve bu ülkenin değerlerine dört elle sarılmalı, “bu ülke benim ben bu ülkenin kurucu unsurlarındanım” demeli, yada kendilerinin tayin ettiklerini düşündükleri evet düşündükleri geleceği olmadığına inandığım, sonunun olmadığını ve ufukta bir ışığı olmayan karanlık bir gelecek ve bir maceraya atılıp atılmamaya karar vermelidirler.Aksi taktirde zaman ve koşullar bu doğumu zorunmlu hale getirecektir, sancılı olacaktır ama er veya geç hiçte hayırlı görmediğim bu doğum gercekleşecektir.

Oysaki Türk-Kürt ve daha bir çok millet yüzyıllardır bir arada yaşamaktadır.Et-Tırnak olmuşuzdur.Bizler birbirimizi sevmek zorunda değiliz ama bir arada yaşamak zorundayız.Biz birbirimize mecburuz birbirimize tahammül etmek zorundayız.Çünkü ens yi yine biz birbirimizi anlayabiliyoruz.Artılarımız eksilerimizle biz bir ülkeyiz,bu ülkeyi beraber kurduk ve kabul etmezsenizde beraber yönetittik ve yönetiyoruz”yönetiyoruzdan sakın olaki terör örgütünün siyasi uzantısı anlaşılmasın”.Ama ne yazıkki basiretsiz ve aptal, hasbelkader siyaset arenasında yeralmış ve milleti temsile görevlendirilmiş kimi mahluklar bunu görmezden gelip insanları birbirlerine düşürmeye ve kan üzerinden siyaset yapmaya devam etmektedir.Bakın kendisine siyasi parti diyen ve Kürt Milletinin temsilcisi olduklarını iddia eden *** terör örgütünün siyasi uzantısı dtp sinin bir milletvekili Van Milletvekili Özdal Uçer "Diyarbakır ve Tunceli'de olduğu gibi, Van halkı da Erdoğan'ı bölgede görmek istemiyor. Başbakan'ın bile bile Van'a gelmesini provokatif bir eylem olarak görüyorum. Böyle bir atmosferde adeta seferberlik ruhuyla bölgeye gelişi Ariel Şaron’ın El Aksa’yı ziyaretine benzemektedir. Eğer Başbakan Van'a gelirse, geleşebilecek tüm olumsuzluklardan Erdoğan sorumludur." Diyebiliyor.Ne kadar zavallıca ve ahlaksızca ve hayasızca bir yaklaşım değimli.Bu ülkenin Başbakanı bir iline gitmesi provokatif bir eylem olarak görülüyor.

Türkiye Cumhuriyeti Doğu ve Güneydoğudaki olayların tamamına bakın abartmıyorum çok net bir ifade ile 24 saat içinde sona erdirecek güç ve kudrete sahiptir.Ancak geçmişte yaptığı hatalardan ders alarak mümkün olan en son hadde kadar ”yasadışı bile olsa” vatandaşa gerçek anlamda tahammül göstermeyi ilke edinmiştir.Ama bu tahammülü ne kadar sürdürebileceğini bilmiyorum.Artık zaman değişti,ülkemizde değişti,yaptığı bir çok yanlıştan ders ve dersler çıkardı.Şimdi tekrar başa dönmek istemiyor ve bunu sonuna kadar zorlayacaktır.Ama burada eksik kalan yada adım atmayan,attığı adımlar ülkeyi kaosa, çıkmaza sürükleyen bir Kürt kökenli vatandaş profili görüyorum,bunu önümüzdeki yerel seçimlerde çok daha netleşeceğini biliyorum.Yani önümüzdeki seçimler gerçekten ürkütücü sonuçlar doğuracaktır.Bunu söylerken özgür iradeden bahsetmiyorum cahil insanlara işaret edilen ve oyunu kullanmaya zorlanmasından bahsediyorum.Irkçılıktan yakınan Kürt kökenli insanların aslında farkında olmadan ırkçı söylemlere yakınlaştığı hatta bu konuda mhp ile yarışacak düzeye geldiğini görmekten kaynaklı rahatsızlığımı ve bunun doğuracağı olumsuz sonuçlardan bahsediyorum.Evet Kürt milliyetçiliğinin bilinçi olarak körüklendiğini ve bunun seçim sonuçlarına yansımasından bahsediyorum.Değerli Canlar seçim sonrasındaki sabah umarım belirttiğim gibi ırkçı,Faşist bir Kürt-Türk ayrışması ile karşı karşıya kalmayız.Saygılar….

BİR TÜRK OLARAK KÜRTLERE SORUYORUM

Bir TÜRK olarak Kürtlere soruyorum; ''Kürtler bu ülkeye ne vermiştir ?'' Kürtlerin, Türkiye'ye bugüne kadar ne katkıları olmuştur ? Sosyal, bilimsel ve sanatsal anlamda yaşamımıza neler katmışlardır ?
Kendilerini etnik kökenlerini ön plana çıkararak tanımlayan ve kendilerine verilmiş en büyük hak olan ''BU GÜZEL ÜLKENİN, TÜRKİYE'NİN VATANDAŞI OLMAK HAKKINI'' bir kenara iterek, etnik köken üzerinden ırkçılık yapmayı tercih eden bu kitle, bu ülkeye ne vermiştir ve bu sapkın anlayışla ne verebilir ?
Kürtlere soruyorum; neden terör sizde, beşik kertmesi sizde, kız çocuklarını başlık parası adetiyle adeta bir eşya gibi alıp-satmak adeti sizde, her türlü yasadışı işin altından çoğunlukla K ürtler çıkmakta, kapkaç sizde, gasp sizde, ''NAMUS CİNAYETLERİ'' sizde,
kaçakçılık sizde, uyuşturucu ticareti sizde, bu ülkenin vatandaşı olmayı sindirememek hastalığı sizde, vur-kır-gasp et anlayışı sizde, ÖZELEŞTİRİ yapmamak sizde, nedensiz aşağılık kompleksi sizde, başına kuş pislese devleti ve diğer insanları suçlamak sizde, herşeyi devletten beklemek sizde, asimile edildiği yalanını söyleyip, 21. yüzyıl Türkiyesi'nde tek kelime Türkçe bilmeyen milyonlarca insan sizde, emperyalist devletlerin size
sahte bir mazi yapıştırması neticesinde Anadolu'da hiçbir zaman varolmayan, sözde gasp edilmiş hayali bir anavatanınız olduğu yalanını yaymak yine sizde.
Bu ülkeye hiçbir şey vermeden, kaba kuvvet ve vandalizmle, terör ile toprak gasp etmeye çalışma ahlaksızlığı sizde, diyaloğu ve insani ilişkileri es geçip, yakıp yıkarak bu ülkeyi bölmeye çalışmak sizde, Avrupa'ya gidip Türkiye Cumhuriyeti ve onun şanlı ordusu Türk Silahlı Kuvvetleri ha kkında her türlü asılsız yalanları söylemek, bana işkence yaptılar, baskı yaptılar, dilimizi konuşamıyoruz, fırsat eşitliği yok gibi mesnetsiz yalanları söyleyerek siyasi mülteci statüsüyle o Avrupa ülkelerine kapağı atmak, bir parazit gibi yaşayıp oralarda da suç işlemek sizde, sizlerde...
Avrupa'da Türkiye'yi şikayet etmek sözkonusu olunca ''ben Kürdüm'' demek, ama cebinde Türkiye Cumhuriyeti kimliği ile Avrupa ülkelerinden herhangi birinde suçüstü yakalandığınızda ''ben Türküm'' demek üçkağıtçılığı sizde, çapulcu terör örgütüne her türlü desteği verip, demokrasi ve insan haklarından bahsetmek, ''şiddeti kınıyorum'' demek sizde, bu yalanları söyleyip bizleri de enayi zannedip, aptal yerine koymaya çalışmak terbiyesizliği ve alçaklığı sizde, bu ülkede yaşayan onlarca farklı
etnik kökenden milyonlarca insan, etnik kökenleriyle ilgili en ufak bir sıkıntı çekmezken, özgürce siyaset yapabilirken, milletvekili ve hatta Başbakan bile olabilirken, v erdiğimiz Kurtuluş Savaşı mücadelesi sonucu elde edilmiş Cumhuriyetimizin kazanımlarını içlerine sindiremeyen sömürgeci, etnik soykırımcı, emperyalist devletlerin maşası ve tetikçisi olmak düzenbazlığı NEDEN hep sizde ?
Lütfen bu sorulara yanıt verin, tabii verebilirseniz...
Bu memlekete bugüne kadar ne verdiniz de, ne istiyorsunuz ?
Eğitim diyorsunuz; öğretmen öldüren terör örgütünün katillerini ve elebaşını lider, siyasi irade kabul ediyorsunuz.
Dilimizi konuşamıyoruz diyorsunuz; o halde bugüne kadar Türkiye'nin çeşitli kentlerinde açılmış ''Kürtçe Kursları'' sözde dil öğrenmeye susamış sizlerin ilgisizliği sonucunda neden kapandı ?
Siyasi platformda temsil hakkı diyorsunuz; siyasetinizi etnik
ırkçılığa ve bölücülüğe dayalı söylemler, eylemler ve politikalar
üzerine kuruyorsunuz.
Yarattığınız terörden 30 bin insan can veri yor... En ufak bir özeleştiri, en ufak bir günah çıkarma yapmıyorsunuz.
Sizlerin canı can da, bu ülkeyi ve içinde yaşayan masum insanları terörden korumak için hayatını hiçe sayıp şehit olan ana kuzularının, evlatlarımızın canı patlıcan mı?
İstanbul'da sokaktaki vatandaşlara saldırmak, molotof kokteyli atmak, otobüs yakmak, polise ve sade vatandaşlara, kadınlara, ufacık çocuklara ''kaldırım taşları'' atıp kafalarını yarmak neyin protestosu? Hangi köhne düşüncenin, hangi barbar anlayışın dışavurumu?
Bugüne kadar hangi ''Kürt kökenli'' Türk vatandaşına; hop! sen Kürtsün şu şehre giremezsin, şu işi yapamazsın, şu mesleği icra edemezsin denmiş veya denmekte?
Bu ülkenin en çok para kazanan insanları çoğunlukla Kürt kökenli
şarkıcılar, eğlence yeri sahipleri, işadamları, ticaret erbabı,
turistik otel sahipleri, eğlence dünyasında; tv'de, gazinolarda iş
yapan isimler (İbrah im Tatlıses, Özcan Deniz, Ceylan, Yılmaz Erdoğan vs.) değil mi?
Hani ne oldu ''fırsat eşitsizliği yalanınıza?''
İşin doğrusu, sizin sorununuz bu ülkeyi terör ile, vurarak, kırarak bölmek! Bir oldu-bitti yaratarak bu güzelim memleketi parçalamaktır. Bu kadar basit. Şu çıplak gerçeği artık ilkokula giden küçücük çocuklar bile anlayabilmektedirler.
''KÜRT'' kökenli vatandaşlarımız, eğer bunca kan ve gözyaşı dökülmesine sebep olan bu BÖLÜCÜ IRKÇI TERÖRİSTLERİ hala destekliyorlarsa, KUSURU DEVLETTE DEĞİL, KENDİLERİNDE ARAMALIDIRLAR!
Meydanlarda eller hep zafer işareti, ellerde 30 bin insanımızın katili kanlı terör örgütü ***'nın afişleri, terörist başı Apo'nun posterleri, yakarız-yıkarız tehditleri ve herkesin malumu ülkemizdeki büyük kentlerde meydana gelen şu son terör olayları...
Çapulcu terör örgütünün hazırladığı ''Şemdinli fiyaskosundan' ' sonra, ellerine para vererek sokaklara salıp polisimize, güvenlik güçlerimize, halkımıza taş ve molotof kokteyli attırdığı küçücük çocuklar...
Çocuğunu terör örgütünün militan olarak kullanmasına müsade ediyorsan, bu kaos ve terör yöntemlerinden medet umuyorsan ve bu yolla bu ülkeyi böleriz, sözde ülkemizi de kurarız diye düşünüyorsan, canın yandığında veya meydanlara saldığın, yak-yık-kır-dök evladım dediğin çocuğunu kendi ellerinle ateşe attığında da bunu devlete fatura edemezsin.
Demokrasiden bahsedip, teröre yol açmak ? İnsan öldürüp hak talep etmek? Bu ne yaman çelişki...
Hak isteyen, hukuk isteyen önce bu ülkenin bütünlüğüne, bu ülkenin insanlarına, toplum kurallarına SAYGI gösterecek. Ülkesine katkıda bulunacak. İNSAN gibi davranacak, yakmayacak, yıkmayacak.
Kısacası; TERÖRİST ile arasındaki farkı yine bizzat KENDİSİ ortaya
koyacak. Bu ülkenin güzel insanlarını kendisine ina ndıracak.
Kürt toplumu yüzyıllardır kendisini sömüren, geri bıraktıran, kulun
kula kulluk ettiği ''FEODAL DÜZEN'' denen ilkel sistemden ne zaman vazgeçecek? Ne zaman HANIM FERTLERİNE gereken ''ÖZGÜRLÜĞÜ'' teslim edecek? Ve neden ülkede en yüksek kadın intiharları Batman'da? Neden aile içi şiddet sorununda ve TÖRE CİNAYETİ denen illette ekseriyetle Kürt kökenli insanların yaşadığı iller başı çekmekte? Büyük şehirlerde kapkaç ve bu tür illegal suçları işleyip, elde edilen yasadışı geliri Terör örgütüne aktarma suçu neden hep Kürt kökenli çocuk ve gençlerde görülmekte? Neden, neden, neden?
Kürdüm diyen sizler, acaba bu KUSURLARINIZI hallettiniz mi ki, TÜRKLERİ pervasızca eleştiriyorsunuz? Size yer, yaşam hakkı, hak-hukuk vermekten başka ne yapmış bu ülkenin vatandaşları?
Güzel bir atasözü vardır. ''GÖZÜNDEKİ ÇÖPÜ GÖRMEZ, ELALEME ŞAŞI DER!''
Bu özlü söz ülkemizin için e düşürülmeye çalışıldığı ''Kürt fesadını''
ne de güzel anlatıyor değil mi?

HAKAN ÇELİK


Yorumsuz.Saygılar....

Atatürk 1967...

Bugün 10 Kasım... Adam olanın daha büyük bir utanç ve acı duyacağı kötü bir 10 Kasım günü...

Ve biz bu günlerin, bunca yıl sonra, bu kadar yoğun acılar taşımasına kendimiz sebep olduk aziz milletim, emanet edilen kutsal bir mirası hovardaca savurduk,taa 1938 10 Kasım'ının ertesi gününden beri...Tüm "Şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emellerine tevhid eden" siyaset-ticaret-tarikat şeflerini başımıza taç ederek bu günlere geldik...

Çürümenin kokusu, onlarca yıl önce ülkenin tepesini sarmasına karşın aldırmadık... Aldırıp uyaran gençleri de, parlamento kararları ile ipe gönderdik,bir genç neslin birbirini kırmasını, ateş dansı gibi izledik!..

İşte bu gün!..

Ben bu gün sizlere,1967 10 Kasımı'nda, gençlerin Atatürk'ü anarken neler söylediklerini hatırlatmak istiyorum..67-68 yılının imha edilen neslinin "korkutan ayak seslerini" de yansıtabilmek ve şöyle bir düşündürebilmek amacı ile...

Bakınız,Orta Doğu Teknik Üniversitesi Öğrenci Birliği (ODTÜÖB) Başkanı Cengiz Haksever 10 Kasım 1967 günü Atatürk'ün ölüm yıldönümünde ne diyordu...
"Sevgili Kardeşlerim; her yıl içimizde büyük bir acı, bir eziklik duygusuyla ve başlarımız önlerimizde giriyoruz 10 kasımlara. Bu bir ölüm yıldönümünün hatırlanışından değil. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk her kişi gibi yaşamını sürdürdü. Ve bir gün sona erdi bu yaşam. Doğanın kurallarına uydu tüm canlar gibi. İçimizdeki acı, eziklik ve başlarımızın eğikliği bundan değil. Her On Kasım'da Atatürk'ün ilkelerinden ne kadar sapıldığını ve Türkiye'nin durumunun bu ilkelerle her gün ne kadar taban tabana zıt bir hale dönüştüğünü bir kez daha, çok kuvvetli bir şekilde duyuşumuzdan, görüşümüzdendir bu acı..."

Gençlik liderinin bu sözlerinden de anlaşılacağı gibi, ölümünden otuz yıl sonra Atatürk'ün bütün temel değerlerini iflasın eşiğine getirmiştir Türkiye'nin hakimleri !..
ODTÜ'lü,şöyle devam ediyor..

"Atatürk'ün yaptığı en büyük eylemin kurtuluş savaşı olduğunu yani anti-emperyalist bir savaş verdiğini unutmazsak Atatürk'ün ne olup olmadığını anlarız sanırım. Ezilen sömürülen bir ulusu, o ulusu sömürenlere karşı ayaklandıran ve bunu ha yatını ortaya koyarak yapan kişi yerli ve yabancı sömürücüden yana olamaz. Atatürk bir eylemdir. Emperyalizme, haksızlığa ve bağımlılığa karşı çıkıştır..."

Kırk yıl önce,Atatürk'ü anlatmak için gençler, bu gün kullanılan sözcüklerle seferberdir yani...
"Atatürk'ün anti - emperyalist yönünü tartışmak demek Türk ulusal kurtuluş savaşını inkâr etmek demektir..."

40 yıl önce ODTÜ öğrencileri, liderlerinin ağzından Atatürk'ün kendilerine "Kurtuluş Savaşı öncesi durumu" anlatan açıklamalarını dinliyorlar... Öğrenci Lideri arkadaşlarına "Nutuk"tan aktarıyor.
"Temel ilke, Türk ulusunun onurlu bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu, ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir. Ne kadar zengin ve gönençli olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak durumunda kalmaktan kendini kurtaramaz.
Yabancı bir devletin koruyuculuğunu istemek, insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü ve beceriksizliği açığa vurmaktan başka bir şey değildir. Gerçekten bu aşağılık duruma düşmemiş olanların, isteyerek başlarına yabancı bir yönetici getirmeleri hiç düşünülemez.

Oysa, Türk'ün onuru ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus, tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha iyidir. Öyleyse, ya bağımsızlık ya ölüm..."

Kırk yıl önce gençlik, Atatürk'e sahip çıkmak için ayaktaydı...

Ama, iktidarın sahipleri de Atatürk'ün ilke ve inkilapları üzerinden silindir gibi geçmek üzere "Şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emellerine tevhid etmek üzere" ayaktaydılar..

Kimin kazandığı ortadadır..Sygılar....




Kaynak :http://pasamataturk.tr.gg

Kürt Alevi yoktur

Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu, bir hafta önce Kayseri’de bir konuştu pir konuştu. Prof. Halaçoğlu; “Bugün Kürt olarak bilinen hatta hatta söyleyeyim; Alevi Kürt olarak bilinen insanlar maalesef Ermeni’den dönmedir” demişti. Onun sözleri; günümüzün önemli bir sorununun tartışılmasının da önünü açtı.

Şimdi soru şudur: Türkiye’de Kürt Alevi var mıdır? Ermenilerin bazıları 1915 sürgününden sonra Alevi olup Kürt Alevisi haline mi gelmişlerdir?

RESMİ TARİH GİZLİYOR

Bugün resmi tarihçi Yusuf Halaçoğlu’nun da *** çizgisindeki Kürtçülerin de ‘Alevi Kürt’ veya ‘Kürt Alevisi’ gibi terimlerle anlattığı kesim; özbeöz Türk’tür.

1501 yılında, Anadolu’dan giden Türkmenler, İran’da Safevi Devleti’ni kurdular. Bu devleti daha 15 yaşında kuran Şah İsmail, Hatayi mahlasıyla şiirler yazıp deyişler söylüyordu. O, bugün bile Anadolu Alevileri için çok kutsal bir kişiliktir. Cem törenlerinde Hatayi’nin üç nefesi okunmazsa tören yürütülemez.

Şah İsmail, İran’daki devleti, Anadolu’da bulunan şu Türkmen boylarının yardımı ile kurmuştur: Ustaclu, Şamlu, Bayat, Afşar, Beğdili, Döğer, Yüreğir, Kınık, Bayındır, Salur, Eymir, Halep Türkmenleri, Rumlu, Çepni, Musullu, Tekelü, Bayburdlu, Karadağlu, Çapanlı, Turgutlu, Karamanlı, Dulkadırlı, İspirli, Hınıslı, Tokaçlı, Varsaklar... Bu aşiretlerin büyük bölümü Alevi idi. (Bu konudaki ayrıntılar için Bakın: Prof. Faruk Sümer; Safevi Devleti’nin Kuruluşunda Anadolu Türklerinin Rolü, TTK Yayını)

1514 yılında Çaldıran Ovası’nda Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim ile İran’daki Türk Safevi Devleti’nin sultanı Şah İsmail kapıştılar. Savaşı; Osmanlı kesimi kazandı.

Bu çatışmada Anadolu’daki göçebe Türkmenler (Alevi Türkmenler), Şah İsmail’in yanında yer almışlardı.

Kürt aşiretleri ise Osmanlı Devleti’nin tarafında kılıç sallamışlardı. Kürtlerin bu yardımı yüzünden Yavuz Sultan Selim; Doğu Anadolu’yu aşiret reislerine taksim etti. Kürt beyleri artık bulundukları şehrin hakimi olacaklar; bu mülkiyet hakkı babadan oğula kalacak ve dışarıdan kimse onlara karışamayacaktı.

Fakat; Yavuz Sultan Selim’in bir isteği vardı: Kürt aşiretleri; Şah İsmail adlı Kızılbaş’a yardım eden bu Türk aşiretlerin hakkından gelecekler; onlara aman vermeyeceklerdi.

ŞU AŞİRETLERE BAKIN

Bugün Alevi Kürt denilen aşiretlerin büyük bölümünü işte bu Osmanlı Devleti ile Kürt aşiretlerinin ezdiği; Alevi Türk aşiretleri oluşturmaktadır. Örneğin, Afşarlar’ın Doğu’da kalan kolu; zaman içinde Kürtleşmiştir. Afşarlar; Türk, Fars ve Arap kaynaklarında geçen ve padişah çıkartan çok büyük bir Türk boyudur. Afşarların bu özelliğini öğrenmek isteyenler Prof. Faruk Sümer’in ‘OĞUZLAR (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı-Destanlar’ isimli kitaba bakabilirler.

Hülya Avşar, eğer ailesi Afşar boyundan ise, kesinlikle Türktür. Ailesinde Kürtçe konuşuluyor olması, sözünü ettiğimiz bu tarihsel değişimin ürünüdür.

Diğer bir örnek de Beğdili (Beydili: Badıllı) aşiretidir. Alevi olan bu aşiret de Oğuz boylarından birisidir. Bu aşiretin Balaban Kolu tarihsel kayıtlarda 100 aile olarak yer almaktadır. İşte bu Balabanlı kolundan olan ve DTP’den milletvekili seçilen Sabahat Tuncel de bugün kendisini Kürt sanmaktadır. Kürt Alevisi denilen bu insanlar aslında Türk Alevisidir.

Bugün Doğu Anadolu’daki kolları Kürtleşmiş olan Iğdır, Bayat, Eyva (Yıva) gibi boylar da hakiki Türk topluluklarıdır.

Bugün Kürt sayılan Şikak aşireti, Kürt tarihi Şerefname’de, Türk aşireti gösterilmiştir. Bu aşiretin sol kolunu oluşturan ve Hakkari yöresinde bulunan Ertuşiler de Türk’tür. Ertuşlu demek olan bu isim; İrtişli anlamına gelir. İrtiş, Türklerin anayurdundaki ırmaklardan birisidir.

Günümüzde Tunceli yöresinde yaşayan Aleviler ise Türklerin Hun kolundandır. Tunceli halkı ile Kürt halkı arasında ne dil, ne kültür ne tarih bağı vardır.

Ünlü Türkmen boylarından Karakeçili aşiretinin Batı’daki kolu Türkçe konuşurken Urfa bölgesindekiler Kürtçe konuşmaktadırlar. Küresinliler; Samsun bölgesinden Van civarına yerleştirilmiş Türkler olmalarına karşın zamanla dillerini yitirmişlerdir. Kürt kökenliler ile sonradan Kürtleşenler arasında bir statü farkı bile oluşmuş idi. Van çevresindeki Kürt aşiret reislerinden Kinyas Kartal; Kürtleşmiş Türkler ile ilişki kurmadıklarını, onlara kız vermediklerini dile getirmiştir. (Bakınız: Macit Gürbüz; Kürtleşen Türkler, s. 149)

Örneğin, Türkan adı Türkler anlamına gelen aşiret bile Kürtleşmiş bulunuyor. Kürdili oymağının da Barak Türkmenler’ine bağlı olduğu biliniyor. Öz Türk boyu olduğu adından bile anlaşılan Döğer aşireti de Urfa bölgesinde Kürtleşmiştir.

Ayrıca Gaziantep ve Kilis dolaylarında Musabeyli, İlbeyli, Okçu İzzeddin boyları; Şanlıurfa’da Torunlar; Sincar Dağı çevresindeki Saçlılar; Sekiz Büklüler, Amik Ovası’ndaki Kırıklar ve hatta Akkoyunlu, Karakoyunlu gibi büyük Türk boyları bugün Kürtleşmiş durumdadır.

Sivas yöresinde Koçgiri diye bilinen büyük aşiret de bazılarınca Kürt sayılıyor. Gel gör ki dünya çapında bir otorite olan Türkiyatçı İrene Melikoff bu bölgede yaptığı araştırmada bunların Türk kimliğini net biçimde tespit etmiştir.

MİLLET-İ SADIKA: ERMENİLER

Ermeni halkı, milattan öncesinden beri Kuzeydoğu Anadolu ile Kafkas hattında yaşamaktadır. En eski Hıristiyanlar’dan birisi Ermeni halkıdır ve bunlar dinlerini asla terk etmemişlerdir. Türkler bölgeyi ele geçirdikten sonra Ermenilerle dost olarak yaşamaya başlamışlardır. Osmanlı Devleti, Türkmenleri topluca katlederken; Ermenileri “Millet-i Sadıka (Sadık Millet)” ilan etmiş, devletin yönetim katında bunlara her türlü olanağı tanımıştır. Meşhur 1915 sürgünü; Ermenilerin devlet içinde olay çıkarmaması için yapılmıştır.

Bu sürgünden kaçanlar, kendilerini gizleyenler, hemen hemen yok denecek kadar azdır. Kalan Ermeniler, devletin ve halkın bilgisi dahilinde kalan ailelerdir. Bunları, Alevilerin içine gizlenmiş olarak göstermek; tarihi çarpıtmaktır.

Kürtler ise tarihte, adı çok az geçen bir kavimdir. Bunlar; Doğu Anadolu’nun dağlık kesiminde yaşayan göçebelerdir. Bir devlet kuramamışlardır. Ancak 1514’ten sonra aşiret reisleri güç kazanmışlardır.

Kürtler; inanç olarak İslam’ın Şafii kolundandır. Tarikat olarak da büyük ölçüde Nakşibendiliği seçmişlerdir. Bu yönüyle de Alevilerle Kürtler arasında derin uçurum bulunmaktadır.

ANADOLU ALEVİLİĞİ

Anadolu’daki Alevilik; özü itibarıyla Türk kimliklidir. Bu topraklardaki Aleviliğin kendisini anlatma aracı, ‘bağlama’dır. Bu saz Türk’e özgüdür. Aleviler, bağlamayı kutsamış; ona “Telli Kuran” denilmiştir. Kürtlerde bağlama olmadığı gibi onun kutsanması da yoktur.

Anadolu Alevileri’nin ibadeti olan cem töreni de Türkçe ibadet biçimidir. Bu topraklarda asla Kürtçe cem yapılmamıştır. Bugün Kürt Alevi diye bilinen veya kendilerini öyle sananlar bile cemlerini Türkçe yapmaktadırlar. Sadece bu olgu bile Kürt Alevi’nin, Türk Alevi olduğunu göstermeye yeter.

Yine Anadolu Aleviliği’nin “Yedi Ulular” diye kutsadığı ozanların tümü Türk’tür. Seyyit Nesimi, Hatayi (Şah İsmail), Yemini, Virani, Pir Sultan Abdal, Fuzuli, Kul Himmet Türkçe yazan ozanlardır. Günümüzde bile Kürt kökenli bir Alevi ozanı yoktur. Anadolu Alevileri’nin kutsal kişileri arasında Kürt kökenli kimse bulunmamaktadır.

Kürtlerde kadının durumu ile Aleviler’de kadının durumu birbirine hiç benzememektedir. Ayrıca sivil yaşam modeli de birbirine taban tabana zıttır.

Bu yüzden Anadolu’da dikkat çekecek bir kitle olarak Kürt Alevisi veya Alevi Kürt olmamıştır. Bu terimler, son yirmi yılda ortaya çıkmıştır. Bir taraftan Osmanlı zihniyetindeki resmi tarihçiler; bir taraftan, Alevileri de Kürt göstermeye çabalayan ***’lılar; Alevi Kürt terimini icat etmişlerdir.

Bazı Alevi’nin Ermeni olduğu iddiası da tamamen yanlıştır. Çünkü; Ermeni milleti, Hıristiyan olarak kalmıştır. Bunlardan İslam’ı seçenler de çok azdır. Bu gibi Ermenilerin Alevi nüfus içinde belirleyici olduğunu düşünmek, tarihi tersyüz etmekten başka şey değildir.

HAMİDİYE ALAYLARI DARBESİ

1826’da Osmanlı padişahı 2. Mahmut, Yeniçeri Ordusu’nu kaldırdıktan sonra bütün Alevi dergahlarını yıktırıyor; Bektaşi babalarını astırıyor; dedeleri sürüyor; imparatorluk içinde Aleviler’i yeniden dağlara kaçırıyordu. Dağ başlarına sığınan çaresiz insanlar, meşe ağacının palamutlarını öğütüp yiyerek hayatta kalmaya çalışıyorlardı.

Aleviler’e yönelik yeni bir saldırı dalgası da Hamidiye Alayları ile geliyordu. Padişah 2. Abdülhamit, 1894 yılında Doğu Anadolu’da; Kürt aşiret reislerine 26 kadar alay kurdurttu. Bu alaya girenler; uzun ve tehlikeli askerlik hizmetinden ve vergi vermekten kurtuluyorlardı. Ayrıca bölgede astığı astık, kestiği kestik hale geliyorlardı.

Ermeniler’e karşı kurulduğu iddia edilen Hamidiye Alayları, bulundukları yerde direnen son Alevi aşiretlerini de bastırıp yağmaladılar... Çünkü bu aşiretler Şafii Kürtler’den oluşturulmuştu. Bugün Kürt gösterilen Alevi aşiretlere bu hak verilmemişti. Hamidiye Alayları’na ilişkin ayrıntılı bilgiler, o günleri yaşayan M. Şerif Fırat’ın Doğu İlleri ve Varto Tarihi adlı kitabında bulunmaktadır.

En az 500 sene süren bu ezme politikası sonucunda Alevi Türkmenler dillerini unutup Kürtçe konuşmaya başladılar. Özbeöz Türk olan bu Aleviler zamanla kendilerini Kürt sandılar.




“EŞEK TÜRK(!)”

Osmanlı Devleti’ni yönetenler zamanla bu devleti kuran Türk’ün düşmanı haline gelmişti. İstanbul yönetimi, Türkmenleri, “Eşek Türk, Akılsız Türk, Kaba Türk” diye aşağılıyordu. Şehirden beslenen Osmanlı şairi de şöyle söylüyordu Türkmen’e:

“Türk’ün dilberidir gayetle inat

Şehir dili bilmez lisanı kubat

Lisanından eyler Türklüğün isbat

Hayvan gibi gözün diker samana”

Türkmen ise Osmanlı zorbalarına şöyle cevap veriyordu:

“Şalvarı şaltag Osmanlı

Eyeri kaltag Osmanlı

Ekende yok biçende yok

Yiyende ortag Osmanlı”

Halk; kendisini sömüren Osmanlı’ya karşı onun en güçlü olduğu dönemde isyan ediyor; bu isyana da Bozoklu (Yozgatlı) eşkıya Celal’in adından dolayı ‘Celali İsyanları’ adı veriliyordu. Bu Celal dahi Alevi idi. Osmanlı şeyhülislamları da Türkmenler için “ Bu Kızılbaş taifesi Müslüman olmadıklarından öldürülmeleri dine uygundur!” diye fetva veriyorlardı. Bunun belgelerini arşivlerden bulup “Osmanlıda Karşı Düşünce ve İdam Edilenler” isimli kitabımda vermiş bulunuyorum.


Rıza Zelyut

Kaynak : http://www.aksam.com.tr/haberpop.asp?a=89107,1

Yorumsuz.Saygılar....

Dtp Için Tehlikeli Oyun Başliyor….

Bu gün 01 Ocak 2009 Degerli Canlar Tüm Canların yeni yılını kutlar saygılar sunarım.

Bu günden itibaren TRT Kanal6 (Kanalaltı) yayın hayatına başladı.Tüm ülkemiz insanlarına hayırlı ve uğurlu olsun.Artık bundan böyle Kürtçe,Zazaca,Lorani ve diğer dillerde de yayın yapacak bu kanal ve zaman içinde belki kanallar ile tüm dillerin bizlere sunacağı lezzet ile özelliklede Dengbej lerin müzik ziyafeti ve kaval sesi ile mest oluruz.

Ancak benim tüm bu dileklerin yanında birkaç yanılmaya istediğim öngörüm var.

Bunlar ;

Pkk Terör örgütünün siyasi uşakları ve uzantalırı, DTP li millet vekilleri uşaklığını yaptıkları pkkterör örgütünün zorlamaları, tehditleri ve baskıları ile Türkiye Büyük Millet Meclisinde Kürtçe konuşma yaparak ortamın gerilmesine sebep olacaklardır.

Ülkede özellikle Doğu ve Güneydoğu illerinde tansiyonun yükselmesine sebep olarak, özellikle Türk-Kürt ayrışmasına vurgu yaparak bu iki toplum insanının kutuplaşmasına sebep olacaklardır ve hemen ardından da ülke genelinde anadilde eğitim için miting ve gösteri yürüyüşleri düzenleyeceklerdir.
Ardından da bu mitingler ve yürüyüşlerle ortamı iyice gererek, hemen hemen her zaman yaptıkları gibi 8 mart dünya kadınlar gününü, 16 mart halepçe olayları ve son olarak da 21 mart nevruzu amaçları doğrultusunda kullanarak, gerilimi en üst seviyeye taşıyarak, tırmandırmak ve etnik kimliği ön palana çıkarmak, duygusal olan ülke insanlarını iyice uçlara taşıyarak, ardından seçimlere girmek ve bu kirli oyunun ürünlerini toplamak ilk hedefleri olacaktır diye düşünüyorum.


Evet başlıkta da belirtiğim gibi bunlar sadece birer öngörü.Dilerim ben yanılırım.Her kez aklını başına toplayıp, sağduyu ile hareket edecek ve ülke insanı bu seçimden de birlik ve beraberlik içinde, hiçte demokratik olmayan seçim sistemimize rağmen mümkün olabilecek en demokratik ve eşit temsil mekanizmasına işlerlik kazandırır ve kazanan ülke insanlarının tamamı olur.Saygılar….